27 Mayıs 2017 Cumartesi
Merhaba dostlar 34.yolculuğum, plakasından anlaşılacağı gibi İSTANBUL...Dünyanın en şanslı insanlarından biri olarak görürüm kendimi, çünkü İSTANBUL'da doğdum ve büyüdüm...7 tepeli, nice şarkılarda dile gelmiş, aşklara konu olmuş, birçok medeniyete ev sahipliği yapmış, içinden deniz geçerek iki kıtayı ayıran, doğal limanı Haliçiyle, tarihiyle, kültürüyle, boğazıyla, körler ülkesinin karşısında kurulmuş efsane bir şehirdir İSTANBUL...Efsaneliği daha kuruluş hikayesi ile başlıyor güzelim şehrimin...Yunanistan'da, Megara'dan yola çıkan Byzas, kurmak istediği yeni şehrinin yerini Delfi Kahinine danışır ve kahin de şehrini ''Körler ülkesinin karşısına'' kuracağını söyler...Byzas kafası karışık bir şekilde dolaşırken, bugünkü Sarayburnu'ndan o günkü Khalkedon'a (Kadıköy) bakarak, bu körler niye şehirlerini bu güzelim yer dururken o çorak yere kurmuşlar ki ? der ve aklına Delfi kahini'nin söylediği sözler gelir, böylece İSTANBUL'u nereye kuracağını bulmuştur...Rum Meliki Timaoş'un oğlu İSTANBUL, 4 sene hükümdarlığı boyunca şehrin inşaası için çalışır, yerine geçen Konstantin ise tamamlar ve adını koyar...Binlerce yıllık bu güzelim şehir, Byzantion, Konstantinopolis, Konstantiniyye, Dersaadet gibi farklı isimler ile de anılmıştır...Hem Bizans hemde Osmanlı'ya başkentlik yapmış olan İSTANBUL'un başkentliği, Cumhuriyet'le birlikte 29 Ekim 1923 te sona erer...Dünyanın en büyük metropollerinden biri olan İSTANBUL, Türkiye'nin can damarıdır...İSTANBUL nice şarkılarda da dile gelmiştir, Yahya Kemal' in dediği gibi ''Sana dün bir tepeden baktım aziz İSTANBUL'' yada Orhan Veli'nin dizeleri gibi ''İSTANBUL'da boğaziçinde bir garip Orhan Veliyim'' veya Münir Nurettin Selçuk üstadın Kalamış şarkısında dediği gibi ''İSTANBUL'u sevmezse gönül, Aşk-ı ne anlar'' nasıl bir ilham gelmiş ki Aşk içinde yapılmış bu güzel eserler ve daha niceleri, tabiki tüm bu güzel dizeler günümüz İSTANBUL'unun betonlaşması için değildi...İSTANBUL benim için, her an tadının çıkarılması gereken bir güzelliktir, günümüz İSTANBUL'unun trafik çilesi buna izin verdiği sürece...Hızla 20 milyon nüfusu geçmek üzere olan şehrimizde, rahat ve güvenilir yaşanılır mı ? sorusu hep daim olacağına benziyor...İSTANBUL, tarihi sarayları, Kiliseleri, Camileri, Sinagogları, eski semtleri, boğazıyla her şeye rağmen hakeden bir güzelliğin içinde yer almalı, boğazda rakı içerken eşsiz güzelliğinin farkına varılmalı, şarkılar o güzellikler içinde söylenmeli...Ortodoks Hristiyan dünyasının merkezi olan İSTANBUL, çeşitli inançtaki insanların bir arada yaşadığı bahçeymiş, gönül isterdi ki o bahçeyi çok fazla sulayalım ve solmak üzere olan çiçekleri de canlandıralım ama bunu hep birlikte istemek gerekiyor, sevgi ile Aşk ile istemek...Sevgili dostlar içimize bir virüs gibi işlenmiş, bu güzel şehrimize sahip çıkalım, dünyanın gözünün burada olduğu, boğazı ve gerdanlığı olan köprüleriyle bir başka İSTANBUL yok...Sayfalarca yazılsa yetmeyecek olan güzel şehrim İSTANBUL, ben her şeye rağmen seni seviyorum...Bırakıp gittiğinde özlenilen, içindeyken kızılan doğup büyüdüğüm kentim İSTANBUL...Sevgili dostlar İSTANBUL demek İstiklal Caddesinde yürümek, Eminönü'nde balık ekmek yemek, boğazda rakı içmek, adalarında kuş sesleri içinde gezintiye çıkmak demektir, Ayasofyayı, Sultanahmeti, Dolmabahçe sarayını ve daha nice tarihi yerlerini gezmek demektir...Yaşadığım şehrimin kalan güzelliklerinin korunması dileğiyle...TANRI SEVGİDİR...SEVELİM...Barış AKENGİN
15 Mayıs 2017 Pazartesi
33.Haftalık yazı yolculuğumun konusu, kutsal bir kelime olan ANNE...
Hani dillerde hep aynı cümle söylenir ya, ''Cennet ANNE lerin ayakları altındadır'' benim içinde öyle...ANNE ilk kokusunu aldığın, ilk sıcaklığını hissettiğin, göğsüne kurulduğun ilk yuvadır...Belkide hiçbir din adamının vaat edemediği cennettir ANNE...Peki her can için öyle midir ANNE, kimisine göre korkulu rüya, kimisine göre ise varlığını hiç hissetmemiş bir duygu...Tarifleri, anlamları çok geniştir ANNE kelimesinin, bazende kendi doğurmasa bile canından can veren kişidir ANNE...Bunun örneklerini yaşam bize göstermiştir, bazende öksüz çocuklara ANNE lik görevi yapmaktır ANNE...Dün ANNE ler günüydü ve bana göre ANNE kelimesinin ruhunu, güzelliğini daraltan bir gündü, bir güne sıkıştırılan bir zorunluluk, öyle mi olmalı dostlar; her an hiç tahmin etmediğin bir anda sarılmak olmalı, bazen bir bebek hali gibi gözlerinin içine bakmak, bazende güzel bir Hicaz Şarkı yada Türkü söylemek olmalı birlikte...ANNE bazen Ali İsmail Korkmaz'ın acısıyla yaşamaktır, bazende Kenan EVREN'in eşi Sakine Ana gibi Dersim'de yaşadıklarını bağrına gömüp kocasına küsmektir...ANNE özeldir sevgili dostlar, ANNE Aşktır, yürektir...Sevgiyle kalın...TANRI SEVGİDİR...SEVELİM...Barış AKENGİN

7 Mayıs 2017 Pazar
32.Haftalık blog yazımın konusu DÜĞÜN...
Geçen hafta teyzemin kızı, kuzenim sevgili Yeliz'imin DÜĞÜN töreni bizleri eğlencenin ve güzelliklerin doyumuna çıkardı...Çünkü damat tarafı Rize HEMŞİN bölgesindendi...İki farklı kültürün aynı DÜĞÜN de bir arada olması renkli görüntülere sahne oldu...Güzelde oldu renkli görüntüler hoşumuza gitti...Bizim düğünlerin olmazsa olmazı Davul-Zurna biz ERZİNCAN'lıların milli çalgısıdır, bizim için bir terapidir, HEMŞİN'li dostlar için ise terapinin ve milli çalgının Tulum olduğunu gördük...Birlikte Tulum eşliğinde oynadıkları yöresel oyunun bol bol videolarını çektik her zaman HEMŞİN düğününe denk gelemeyiz diye, kadınlı erkekli yöresel ezgileri ve anlamadığımız dilde yüksek sesle söyledikleri kelimeler ise kendilerini bambaşka bir havaya sokuyordu...Alın size bir renk, bir farklılık işte, kendimize ve çevremize sürekli aktarmak istediğimiz de bu ve buna benzer örneklerdir, farklı renkleri görüp kabullenmemiz ve öyle kabul etmemiz...Muhakkak HEMŞİN'li konukların içinde de bizim Davul-Zurna kültürümüzün, oyunlarımızın ilgisini çeken olmuştur...Tulum, HEMŞİN ve ortak DÜĞÜN den bahsetmişken, HEMŞİN bölgesini, konuştukları dili, yaşam kültürlerini görmek için o bölgeye gitmemek tabiki de olmaz...Bizde HEMŞİN bölgesinde, Fırtına Vadisinde yaşayan ve pansiyon işleten Evrim dostumuzdan, rehberlik yapmasını rica ederiz bu bölgeyi gezip incelemek için öyle değilmi dostlar...DÜĞÜN Erzincan'lılar için mutlaka yapılması gereken bir gelenek, sadece nikah bizler için hep yavan olmuştur, bu yaşadığımız, geldiğimiz toprakların güzelliğidir...Büyüklerimizin anlattığı köy DÜĞÜN leri ise 2-3 gün sürermiş, gelini ata bindirmeler, çeşitli yöresel oyunlar, yöresel yemekler ve yöresel türküler ise DÜĞÜN lerin tadı tuzu olurmuş...Bitmesini kim ister böyle DÜĞÜN lerin, hatta çalınan Davul-Zurna ile başka köylülerin, sesi duyup ta halay çektiklerine bizzat şahit oldum ve davulun sesinin uzaktan nede hoş geldiğini gördük...İnsanın içini ısıtır, birleştiricidir bizim oralarda Davul-Zurnalı DÜĞÜN ler, dargınları birleştirir, halaya tutuşturur...Haftalık blog yazımı köyümüzden 1940 lı yıllardaki bir DÜĞÜN fotoğrafı ile bütünleştirmek istiyorum...Tüm dargınlıkların bitmesi dileğiyle selam olsun HEMŞİN, ERZİNCAN ve tüm yörelere...TANRI SEVGİDİR...SEVELİM...Barış AKENGİN
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)