25 Mart 2017 Cumartesi
26.Haftalık yazımın yolculuğu AŞK yolcusu AŞIK VEYSEL ile devam ediyor...Yüzyıllar boyunca söylenecek güzel eserler bıraktı gönül gözü açık olan AŞK ve ışık yolcusu...Derin tasavvufi yaşamını şiirlerine oradan da en yakın dostu olan bağlamasına aktardı, iyi ki de aktarmış, ışığını yaymış...AŞIK VEYSEL insanı, tabiatı, kâinatı, TANRI yı bir arada gördü, insanlığa Vahdet-i Vücut felsefesini yansıttı, arıda, kuşta, çiçekte aradı TANRI yı...Alevi inancının özü olan 4 elementten Toprak, en sadık yari idi VEYSEL' in...4 kapı 40 makamın 4.kapısı olan Hakikat kapısının evrensel simgesidir Toprak, en üst mertebeye ulaşmak, gerçeği yani Hakk-ı kendi suretinde görmektir, VEYSEL bunları yaşadı ve anlattı en yakın dostu bağlaması ile...Hakikat kapısının sevgisi insandır, bu kapıda yer ana, gök ise gerçeğin babasıdır...Çocuklarının ölmesi ve eşinin bırakıp gitmesi VEYSEL için başka bir acıdır, bunu bağlaması ile dile getirmiştir...Türkülerinde kendine has yorumuyla doğadan insan sevgisine, hüzünden yaşama sevincine, iyimserlikten umutsuzluğa, dinden siyasete, karşılıksız ve umutsuz aşktan, birbirlerini deli gibi sevenlere birçok eserler bırakmıştır AŞIK VEYSEL...Uzun ince bir yoldayım, Dostlar beni hatırlasın, Kara toprak, Ben gidersem sazım sen kal dünyada, bu unutulmaz eserlerinden bazılarıdır...Doğaya olan aşkını bağlamasının yanı sıra memleketinde ilk meyve ağacını yetiştirerek göstermiş ve diğer köylülerine örnek olmuştur AŞIK VEYSEL, bahçesinde elmadan kayısıya, kirazdan cevize kadar türlü türlü meyve ve çiçek varmış, köylüleri ''Atalarımız bunca yıl böyle bir iş yapmamışlar, şu kör adam onlardan daha mı iyi bilecek ki böyle bir işe kalkıştı ?'' demişler, birkaç yıl sonra ağaçlar yetişmiş, meyve vermiş, köylüler önceden söyledikleri sözleri hatırlayıp utanmışlar ve bu defa ''VEYSEL kör değilmiş, meğer kör olan bizlermişiz'' diyerek kutlamışlar, işte böylesine uzağı gören bir ulu ozandır AŞIK VEYSEL...Halk ozanı VEYSEL son anlarında ise hasta yatağında başucunda bekleyenlere bir teyp getirmelerini söyler, teyp getirildiği zaman odaya bir sessizlik çöker, büyük ozanın ağzından şu dizeler dökülür, ''Selam saygı hepinize, gelmez yola gidiyorum, gemiler bekler limanda, tayfaları hazır yolda, gözüm kalmadı cihanda, eşim dostum yavrularım, işte benim sonbaharım'' dizeleri dökülür ve AŞIK VEYSEL birkaç saat sonra Hakk-a yürür...Anadolu' nun farklı kültürlerinden biri olan VEYSEL, kapkaranlık dünyasında, aydınlık düşünceler taşıyarak başka sanatçılara da örnek olmuştur, 70 yıllık karanlık dünyasında, içi apaydınlık koca bir yürektir AŞIK VEYSEL...Bağlamasıyla, türküleriyle Işık saçtı VEYSEL, o Işık aydınlatsın tüm kalpleri, yüzlerce yıl sonrasına selam olsun, yürek ile yaşam daim olsun...Haftalık yazımı AŞIK VEYSEL' in çok sevdiğim eserlerinden biri ile bitirelim, VEYSEL der ki:
Ben gidersem sazım sen kal dünyada
Gizli sırlarımı aşikâr etme
Lal olsun dillerin söyleme yada
Garip bülbül gibi ah ü zar etme
Sen petek misali VEYSEL de arı
İnleşir beraber yapardık balı
Ben bir insanoğlu sen bir dut dalı
Ben babamı sen ustanı unutma
TANRI SEVGİDİR...SEVELİM...Barış AKENGİN
18 Mart 2017 Cumartesi
25. Haftalık yazım, 18 Mart gününe denk geldiği için Çanakkale Deniz Savaşları ile ilgili olsun istedim dostlar...Osmanlı kanadında 250.000 kişinin öldüğü bir savaş olan Çanakkale Deniz Savaşlarında sadece 50.000 kadarının ismi ve memleketi belli olabilmiş, diğerlerinin kimlikleri ise tespit edilemeden ruhları sonsuzluğa, bedenleri de doğa anaya kavuşmuştur...Emperyalist güçlerin, sömürdüğü halkları kullandığı bu savaşta, işgalci kuvvetlerin yanında getirdiği Müslüman Asyalı ve Afrikalı askerleri bu savaşa sokması ise oldukça manidardır...Ölen bu askerlerin birçoğunun cesetlerinin yanında ise Kuran bulunmuştur...Çanakkale bizlerde olduğu gibi, Anzaklar içinde de bir destan olarak görülür...Yeni Zelanda ve Avustralyalı askerlerden oluşan Anzaklar Almanlar ile savaşacaklarını zannederlerken, kendilerini hiç bilmediği Gelibolu' da, Çanakkale' de bulmuşlardı ve savaş sonrasında ulus bilinci oluşmuştu...Emperyalist güçlerin bu savaşında bir tarafta Almanya ve Avusturya-Macaristan imparatorluğu ile birlikte kaybettiği toprakları geri almak, ekonomik ve siyasal olarak güçlü olmak isteyen Osmanlı var diğer tarafta ise İngiltere, Rusya ve Fransa var...Osmanlının giderek gücünün zayıflaması, Alman emperyalizminin etkisine girmesine ve savaşta savunma durumuna düşmesini sağlamıştır...Bu savaş bir çok halklarda da tahribat vermiştir, Osmanlı tarafında savaşan Türk, Kürt, Arap, Çerkez, Arnavut, Yahudi ve Ermeni askerler ile İngiliz sömürgelerinden gelen Anzak askerleri birlikte kırılmışlardır...Anadolu' da belki de halen devam eden bu yıkımın etkilerini bütün halklar birlikte yaşamışlardır...Bu askerler savaş sırasında bile yanlışlıkla birbirlerinin siperlerine girse usulca geri götürülür, birbirlerine sigara verilir, futbol maçları yapılır, bayramlar, Noeller kutlanır, düşman olmalarına rağmen yaralarını bile birlikte sarmışlardır...Bunun gibi daha bir çok hikayeler tarih boyunca anlatılmıştır...ATATÜRK' ün Anzak annelerine yazdığı mektup ise tarihi bir değer taşımıştır...Ben her iki emperyalist güçlerin sömürgesinde savaştırılan ve ölen masum halkları saygıyla anıyorum...17 senedir her yıl gittiğim ve yaklaşık 1 hafta kaldığım o güzel coğrafyada hep bir duygusal an hissetmişimdir tüm halklar adına...Sevgili dostlar Çanakkale' de geçen ve orayı konu alan Buket UZUNER' in ''GELİBOLU'' romanını okumanızı tavsiye ediyorum...Yine bölgeyle ve savaşla bağlantılı olan, 2014 te çekilen ve yönetmenliğini Russell CROWE' un yaptığı ve oynadığı, Cem YILMAZ ile Yılmaz ERDOĞAN' ında eşlik ettiği ''SON UMUT'' filmini izlemediyseniz, izleyin isterim dostlar, yaşların sadece gözlerden değil yüreklerden de aktığı bir film...Yeni konularda buluşmak dileğiyle...TANRI SEVGİDİR...SEVELİM...Barış AKENGİN
11 Mart 2017 Cumartesi
ŞİRİN ERZİNCAN ''Güzelliğine Renk Katar Şirin Erzincan''
Merhaba sevgili dostlarım, haftalık yolculuğumun 24. yazısı, 24 numaralı plakası ve 24 ayar insanıyla, memleketim ''Şirin ERZİNCAN'' ile devam ediyor...Doğu Anadolu Bölgesinin giriş kapısıdır Şirin ERZİNCAN...Etrafı dağlık, ortası bağlık güzel şehrimiz, kuzeyinde Keşiş dağları, güneyinde sıra halinde Munzur dağları ve batı kısmında eski adı Gohanam olan Könem dağları ile çevrilidir, Fırat suyu ise şehri boydan boya böler...Birçok medeniyete ev sahipliği yapmış olan, M.Ö. Hititlerin merkezi konumundaki ERZİNCAN, 1000 li yıllardan beri ise HAY ve AZZİ topluluklarının merkezi konumunu aldı...Bunu bizzat geçtiğimiz Eylül ayında ERZİNCAN' a giderek yaptığım araştırma ve çektiğim fotoğraflar ile izlerine ulaştım...Türkler ise Malazgirt savaşından sonra ERZİNCAN' ı yurt edinerek, Işık Taifeleri(Şimdiki Aleviler), Ermeniler ve İran' dan gelen farklı toplulukların içinde yaşamlarını sürdürmüşlerdir...1939 depreminde 30962 kişi hayatını kaybetmiş ve şehir yerle bir olmasına rağmen ERZİNCAN' ımız yeniden yapılanarak güzelliğini korumuştur...Mana aleminde bir gönül eri olan Terzi Baba Türbesi de ERZİNCAN' dadır...Kemah' ta ise Sultan Melik Şah' ın türbesi, Kemaliye' de ise Hıdır Abdal Türbesi bulunur...Bunların haricinde birçok caminin yanı sıra 39 Manastır ve 90 Kiliseye sahiptir Şirin ERZİNCAN...Her ne kadar tahribata uğramış olsalar da yerleri ile varlıklarını sürdürdüklerini, Garni, Ekirek ve bir çok köylerde bizzat gördüm o Kiliselerin...Şirin ERZİNCAN' ımızın yemekleri ise tadına doyum olmaz bir lezzette...Sırın, Gasefe, Babuko ve Keşkek ayrıca dermason Kuru Fasulye, Yaprak Döner bambaşka yapılıyor...Kete ise Şirin ERZİNCAN' ımızın milli yiyeceği...Bunların yanında Cimin Üzümü, Eğin dutu, Kemah tuzu Kemah Mermeri, Balı veeeeeeeeee Tulum Peyniri toprağımızın bereketini ortaya koyuyor...Çocukken rahmetli dedem lerin keçi derisi içinde getirdiği Tulum Peynirlerini Kete ile yemek bizim için çok özel bir sofra kokusu olurdu...ERZİNCAN' lı olup türkü sevmemezlik olur mu peki ? Aşık Daimi, Ali Ekber Çiçek, Turan Engin, Davut Sulari türküleri döner dururdu, bizim emektar pikap içinde, kilometrelerce uzak olunsa da yürekler hep Şirin ERZİNCAN' da olurdu...Şimdi de o türküleri stüdyo kayıtlarında ERZİNCAN' lı harika seslerimiz sevgili Hüseyin Turan, Sevcan Orhan' dan dinliyoruz, dinliyoruz ki yüzlerce yıl sonrasına köprü olalım, taşıyalım diye...ERZİNCAN' lı demişken Metin Akpınar, Mustafa Sandal, dayım İsmet Özhan' ın da kulakları çınlasın, yakın köylümüz genç yaşta kaybettiğimiz Kerim Tekin ise Işıklar İçinde Olsun...ERZİNCAN ilçeleri de bir başka güzel dostlar, her ilçeden şimdi uzun olmasın diye bahsetmeyeyim ama Kemaliye(Eğin) coğrafyası muhteşem bir doğa güzelliği içinde bir ilçe, Munzur dağı, Fırat ve orman bir aradadır, mani yolunda maniler okuyarak yürülür, Fıratta kano yapılır ve Eğin' nin tarihi evleri gezilir, eğer dükkanların birinde bir uzun hava duyarsanız girin içeri, hem uzun havanın mistizmini hemde yürekten çıkan o seslere şahitlik etmiş olursunuz...Benim ilçem Kemah ise kalesi, soğuk suları, saklı bahçesi, dağ köyleri ile Şirin ERZİNCAN' ımızın güzelliğine renk katıyor, eğer Soğuk Sular da dostlarınızla rakı içerken birden Davul-Zurna sesi duyarsanız, tanıyın, tanımayın oradaki canları birleştirir tutuşturur halaya...ERZİNCAN' ımızın sembollerinden biri ise Girlevik Şelalesi, kışın donarak sürekli haberlere konu olan bu doğa güzelliğini hem yazın hem de kışın görün derim dostlarım...Sevgili dostlar ERZİNCAN deyince hemşehrilerimin içi nasıl kıpır kıpır oluyorsa, Davul-Zurna çalındığında da aynı heyecan oluyor...Davul-Zurna bizim olmazsa olmazımız, her renk milletin tarihler boyunca yaşadığı Şirin ERZİNCAN' ımızda her kültürde Davul-Zurna çalınmış...Büyüklerimizden duyduklarımız ERZİNCAN' da Türk-Ermeni-Kürt ve Alevi köylerinde hep aynı Davul-Zurna ve aynı halaylar çalınır ve oynanırmış, Davul-Zurna sesiyle, bu topraklardaki renkleri, farklılıkları nasıl birleştirdiğini gösteriyor...Ağır bar, ERZİNCAN dik halayı, Hoş bilezik, Sıklama ve Ermeni canlardan kalan Tamzara halayı, birçok halaylarımız dan bir kaçı, bende hiç durur muyum yeter ki Davul-Zurna bizim yöreden çalsın, kalkar oynarız dostlarımızla, canlarımızla...Sevgili dostlar konu Şirin ERZİNCAN olunca sayfalar dolusu yazmak istiyor, yüreğimden akanları aktarmak istiyorum ama bu haftaki yazımı ilk sıraya kendi köyümün fotoğrafını ve diğer Şirin ERZİNCAN fotoğraflarını koyarak ve güzel bir ERZİNCAN türküsü ile bağlayayım AŞIK DAİMİ der ki:
Bir Seher Vaktinde İndim Bağlara, Öter Şeyda Bülbül Gül Yarelenir
Bakmaz mısın şu Sinemde Yaraya, Derdimi Söylesem Dil Yarelenir
Boş Geçirmeyelim Gel bu Çağları, Dolanalım Bahçeleri Bağları
Bir Gün Gazel Döker Ömrüm Bağları, Eser Sam Yelleri Dal Yarelenir
Daimi yem Herdem Çeşmi Çerağım, Dostun Muhabbeti Cennet Otağım
Ancak bu Dünyada Derdim Ortağım, Sazım Figan Eder Tel Yarelenir
Sevgiyle, sağlıkla, mutluluklarla kalın...TANRI SEVGİDİR...SEVELİM...Barış AKENGİN
5 Mart 2017 Pazar
Merhaba Sevgili Dostlarım haftalık yazılarımın bu haftaki konusu ÖLÜM olsun...
Dile, yüreğe soğuk gelir ÖLÜM kelimesi...Anlamı ise, bir canlı varlığın hayati faaliyetlerinin kesin olarak sona ermesidir...Sadece bu açıklama yeter mi ÖLÜM için...ÖLÜM sadece beden ile mi olur, ruhlar ölür mü ? her görüşe göre değişen bir durumdur aslında...Her inanışa göre de değişir, bazılarına göre ise ölüm diye bir şey yoktur...Alevi inancına göre de ÖLÜM yoktur, ''Don değiştirme'' vardır...Birçok defa can bulmuştur yürekler...Pir Sultan Abdal'ın sözlerindeki gibi ''Türlü donlar giymiş gülden naziktir'' der...Her ölüm yeni bir başlangıçtır aslında, yeni görevlere adım atmaktır...Yeni yaşama merhaba demektir...Bazı inançlarda olduğu gibi ''Reenkarnasyon'' dur ÖLÜM...Bazı inanışlara göre ise dönülmez bir yoldur...Birde ölmeden evvel ölenler var, yürekte bir türlü affedilemeyenler var...Kabullenilemiyen yaşanmışlıklar var, bunlar da bir nebze ÖLÜM olur yüreklerde...Affetmek öyle yüce bir erdem ki, yüreklerde ölen her şeyi yeniden canlandırır, hayat buldurur...Her daim affedelim dostlar...Evet ÖLÜM soğuk bir kelimedir, insanı ürpertir...Bu hafta ki yazımı kısa tutarken bu sabah vefat eden Mükerrem AKENGİN yengemize de Işıklar İçinde Olsun diyorum...TANRI SEVGİDİR...SEVELİM...Barış AKENGİN
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)